Mektup, telgraf ve kartpostal, yıllar öncesinin haberleşme araçlarıydı. Yalnızca insani ilişkilerde iletişimi sağlayan sıradan bir araç değildi, sosyal ve duygusal anlamı olan kültürel bir değerdi. Sevgiliye, ana-babaya, eşe-dosta, yazılan samimi ve içten bir iletişim aracıydı.
Mektup, zamanının en sık kullanılan haberleşme aracıydı. Mektup yazarken cümleye saygı ve sevgi sözcükleriyle başlanırdı. Mektubun içinde hasret, kırgınlık, sevgi ve hüzün gibi, tüm duyguların yoğun bir şekilde aktarılması sağlanırdı. Selam ve hürmetle de cümleler bitirilirdi.
Askerde veya gurbette olana gönderilen mektubun gönderim amacına göre özel kâğıdı ve zarfı olan her biri farklı duyguları yansıtan, rengarenk birçok çeşidi olurdu. Her satıra duygular işlenir, hasretler zarflara sığdırılmaya çalışılırdı. Mektuplar henüz adrese ulaşmadan, gönderildiği andan itibaren gönderen için heyecan dolu bir bekleyiş başlardı. Cevabın gelmesi, gidiş ve dönüş süresiyle birlikte en az bir ayı bulurdu. İşin en güzel yanı mektubu beklemekti. Karşılığı gelmese de büyük bir sabırla beklenirdi. Belki de beklemekti kıymetli olan. Gelen mektup okunduktan sonra özenle saklanır, zaman zaman tekrar okunur ve hatıralar tekrar tekrar yad edilirdi.
Mektup; zamanın insanının inceliğinin, zarifliğinin ve nahif düşüncelerinin temsilcisiydi. Herkesin şiir ya da türkü diye okuduğu “Mihriban”, Abdürrahim Karakoç’un Mihriban’ a yazdığı mektuptur aslında. Ama Abdürrahim Karakoç bu mektubu,”El kızının evine mektup gitmez” düşüncesiyle gazeteye yazı olarak bastırmıştır.
Kartpostal ise, üzerinde ülkelerin ve şehirlerin en güzel fotoğraflarının olduğu ve arkasına iki satır yazı yazılabilen renkli ya da siyah beyaz kartlardı. En anlamlı sözler ve duygular el yazısıyla yazılır, iki satıra sığdırılırdı. Kartpostallar zarfa konulmazdı. Mektup ve kartpostal, postaneye götürülerek üzerine pul yapıştırılır sonra gönderileceği yere göre ücret ödenerek postane memuruna teslim edilirdi.
O dönemlerde benim için hazır kartpostal göndermek kolay ve basit gelmiştir. Genç bir mimar olarak fotoğraf makinem ile çektiğim fotoğrafları, fakültedeki fotoğraf atölyesinde bizzat basarak benim için özel olan o anı sevdiklerime göndermek hevesindeydim. Özenle çektiğim fotoğrafları büyüklerime ve bana mesleğimi öğreten hocalarıma göndermek benim için büyük bir arzuydu. Karşılığı gelmese de uzun yıllar her yılbaşlarında ve bayramlarda kartpostal göndermeyi devam ettirdim. Yıllar sonra kart gönderdiğim hocalarımla görüştüğüm zaman memnuniyet ve sevgilerini sunduklarında, yaşattıkları duygulardan mutlu oldum. Anladım ki yıllar geçse de karpostallar, göndermiş olduğum kişilerde unutulmayan hatıralar ve izler bırakmış.
O dönemlerde bizler mektuba başlamadan selam eden neslin, son temsilcileriydik sanırım. Herkes bir gün sevdiğine son mektubu gönderdi ama kimse onun son mektup olduğunun farkında bile olmadı…
Modern çağın getirdiği dijitalleşme sürecinde, günümüzde teknolojinin artması, iletişim araçlarının da değişimine neden olmuştur. Değişen iletişim araçları; iletişim şeklimizi, dilimizi ve kültürümüzü de değişime zorlamıştır. Şu an cep telefonu ile yazdığımız kısa mesajlar sıradan, samimiyetsiz ve özensiz bir durumdadır. Kopyala yapıştır ile gönderilen mesaj içerikleri, tek tuşla toplu bir şekilde iletiliyor. Herkese aynı mesaj gidiyor ve tekrar size aynı şekilde geri dönüyor. Kişiye özel olmadığı için de kıymeti olmuyor .
Anı yaşamak lazım. “Anılar” biriktirmek lazım…
Hayat da aslında bir mektuptan ibarettir. İçinde sevgiyi, saygıyı, nefreti ve hüznü anlatan türlü mesajlar vardır. Önemli olan bizim o mektubu fark edip okumamızdır. Bu Covit-19 virüsü de bize bir mektup gönderdi sanırım. Hepimiz açıp okuyabildik mi acaba? Önemli olan mektubu okuyabilmektir. Başta sağlık olmak üzere; yaşlılarımızın, ailemizin, dostlarımızın ve sevdiklerimizin, hatta zamanın ne kadar kıymetli olduğu hakkında hepimize bir mesaj vermedi mi?
Kuş ölür, sen uçuşu hatırla… Furuğ Ferruhzad
Bencilliğin, hızlı ve aşırı tüketimin insani duygulardan ne kadar uzaklaştırmış olduğunu hep birlikte gördük sanırım. Mektubu okuyup anlayabilmek için…Daha ne kadar, ne göreceğiz?
Konu yalnızca unutmak değil,çok daha ötesi.
Çünkü insan unuttuğuyla yeniden tanışabilir… Franz Kafka
Selam ve saygılarımla…