Dünya varlıklarının yüzde ellisini, dünya nüfusunun yüzde biri tüketmektedir. Nüfusun diğer kısmı ise kalan ile yetinebilmek için yaşam mücadelesi vermektedir. Günümüz dünyasında her beş saniyede bir çocuk, açlık ve susuzluktan ölmektedir. İnsanoğlu, yaşadığı sürece tüketebileceği temel ihtiyaçlar sınırlıdır. Ancak insanoğlu daha fazlasını tüketerek israf etmekte ve çöpe atmaktadır. Hayvanlar da insanların attığı çöplerden ölmektedir. İnsan yine de bir türlü konforundan ve rahatından vazgeçmemektedir. İnsanoğlu yeryüzüne atıp kirlettikleri sebebiyle başına açtığı belaları yine kendisi temizlemek zorundadır. Dün yapılan yanlışların bedeli çok daha büyük olmuştur. Tabiatta yanlışa yer olmaz ve tabiata yanlış yapılmaz. Aksi takdirde o kendi kuralını ortaya koyar ve düzeltir.
İnsanlar, karantina günlerinde evlerine çekilince dünya cennete döndü. Tabiatın kuralları çok basit ve sadedir. Tabiatın kuralları dün vardı, bugün de var ve yarın da olacaktır. Mesele onu görmek ve bozmamaktır. Bozulduğu takdirde tabiat; insanoğlunun yaptıklarının, attıklarının ve kirlettiklerinin cezasını zaman zaman vermektedir. İnsanoğlu az ile yetinmeyi bildiğinde, her şey az ve biricik olduğunda kıymetlidir. Az, çoktur bilinir…
Uzun zamandır karantina nedeniyle kapalı olan AVM’ler, bugünlerde birer birer açılmaktadır. İnsanlar uzun süre ayrı kaldıkları alışveriş arzularını tatmin edebilmek için yoğun bir şekilde AVM’lere gitmektedirler.
İnsanoğlu irrasyonel (duygusal) davranış sahibidir. Açgözlüdür, doymaz sürekli tüketme ihtiyacı hisseder. AVM’ler de bu döngünün sağlanması ve tüketim çılgınlığını artırmak amacıyla yapılan mekanlardır. Tüketilecek ürünleri sürekli yenileyerek ihtiyaçmış gibi sunmaktadır. Sosyal medya hesaplarında yapılan anlık paylaşımlarda, konum olarak bildirilmesinden dolayı AVM’ler bir imaj ve statü göstergesi özelliği de taşır olmuştur. Günün büyük kısmını AVM’ de geçiren günümüz insanı, aldığı marka ürünün çantasını taşırken aynı zamanda ünlü bir marka kahvenin bardağını da meşale misali elde taşıyarak vitrinleri kovalamaktadır. Bu tüketim kültüründe İnsanlar ayakta yer, ayakta içer oldu. Tapınaklara gider gibi, sosyalleşme ve alışveriş ritüelini gerçekleştirmek adına AVM’ lere gider olduk. Hızlı yaşadık, hızlı tükettik. Tüketim çarkı hızla dönerken, çarkın dişleri insan ilişkilerini ve bir kültürü yok ediyor. Bizler artık ihtiyaç için değil de tüketmek için tüketiyoruz. Tüketim çılgınlığı bizim için bir zorunluluk ve gereksinim duygusu olmuştur. Olmazsa olmaz (!)…
Bugün ise; kocaman, karanlık, kapalı alışveriş merkezleri insan ölçeğini aşan ve havasız ticari mekanlar dizisi şeklinde tasarlanmaktadır. AVM’ler yapay aydınlatmalar ile aydınlatılan ve suni olarak havalandırılan, sahte ikiyüzlü mekânlardır. AVM’lerde saat bulundurulmaz. Avm de gün ışığı olmadığı için de insan ‘zaman’ kavramını yitirmektedir. Zaman kavramını kaybedince, insan kendini kontrol edemez durumuna düşmektedir. Sonuçta da insan kendini alışverişten alamamaktadır.
Bugün, mutluluğu ve huzuru insanda değil de tüketimde arıyoruz. Biz eşya değil, duygu satın alıyoruz. Oscar Wild’ın dediği gibi: “Günümüz insanı her şeyin fiyatını biliyor, ama hiçbir şeyin değerini bilmiyor…”
Bugün kontrollü bir yaşam tarzı ile yüzleştik. Fiziki teması bitirdik ve yoğun kalabalık mekânlardan uzaklaştık. Yapay havalandırma ile iklimlendirilen kapalı mekânların virüsün daha hızlı yayılmasına neden olduğunu öğrendik. Ancak bugüne kadar; Bizler AVM’ler den alışveriş yaptık, ama cenazemize bakkal amca geldi…
Bugün ise; ihtiyaçlarımızı gidermek için mahalle bakkallarını arar ve sorar olduk. Zor günlerimizde veresiye defteri tutan bakkal amcaları unuttuk. Oysaki veresiye defterleri sosyal dayanışmanın temsiliydi. “Paran olunca ödersin” anlamına gelirdi. Bakkal; durumu iyi olan kimselerin, borçlu olanların veresiye defterini yardım amaçlı satın aldıkları sosyal dayanışma yeridir.
İnsanlar, pandemi sürecinde lüks alışkanlıklarından bir süre de olsa uzaklaştı. Tüketmeden ve tükenmeden de yaşanabileceğinin farkına vardı.
En doğrusu da; yaşadığımız dünyadan gelip geçerken tabiattan aldıklarımızı yine tabiata verirsek, daha mutlu ve daha huzurlu bir geleceği yeni nesillere hazırlamış oluruz. Tabii ki gelecekte bizi nelerin beklediğini bilemeyiz. Bugün yapılan yanlışlardan ders almayı bilmeliyiz. Yarının iyi olabilmesi için bugünden ders çıkarmalıyız; yavaş, düzgün, temiz ve insanca yaşamalıyız.
Bizler “Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz” diyen Yunus Emre’nin öğretileriyle büyüdük. Zaman stoklama değil, bölüşme zamanı. Hem elindekini hem de yüreğindekini bölüşme zamanı. Hatta tam zamanı…
“Baharı yaz uğruna tükettik,
Aşkı naz uğruna ve papatyaları seviyor sevmiyor uğruna!
Derken bir ömür tükettik hiç uğruna…” Sezai Karakoç

Sevgiyle ve esenlikle kalınız….